30 Temmuz 2012 Pazartesi

Bugün Benim Doğum Günümmmm

Gizli gizli seviyorum doğum günlerini. Çaktırmıyorum ama cool takılıyorum. Bence mutlu yıllar bana bugün, bugün benim günüm ve herkes beni bugün el üstünde tutmalı. Egoizmin doruklarındayım!

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Arkadaşlık

Merhaba efendim merhaba.
Ne çok zaman geçmiş buraya yazmayalı. Günlük tutmayı da bıraktım sayılır zaten, öyle anlık yaşamaya başladım sanırım. Oysa anılar güzel şeyler, en güzel şeyler.
Buraya yine bir şeyleri şikayet etmeye mi geldin dediğinizi duyar gibiyim ya da yanlış da duyuyor olabilirim. Bu pek önemli değil. Bir yerden başlayayım en iyisi. Olay şu ki en iyi arkadaşımla aram pek iyi değil. Hatta var olan bir aradan bile bahsetmek o kadar saçma ki, her neyse işte. Bu beni çok fazla yoruyor son günlerde, aklıma geldikçe bildiğin geriliyorum. Aslında gerilmekte sayılmaz, üzülüyorum bayağı. Ben hayatıma bir şekilde girmiş, değer verdiğim insanları kaybetmeye alışık değilim. Sevmiyorum yani. Bazı değerlerin bu kadar kolay yıkılacağına dair inancım yok, umarım olmazda ileri ki zamanlarda. Hani böyle bazen bağlar kopar, bir süre konuşmazsınız, karşılıklı trip falan atarsınız ama yok yani. O kadar da özgür ruhlu biri değilim. Sanırım o benim en iyi arkadaşım ve o bunu bilmiyor. Ve bana bilmediğim bir nedende kızgın ve aradaki soğukluğu atamıyoruz hiçbir şekilde. Puff, gerçekten içim eziliyor. Ne yapacağımı da pek bildiğim söylenemez ki bilsem harekete geçmiş olurdum çoktan. Zor bu arkadaşlıklar zor efendim, çok zor.

1 Nisan 2012 Pazar

qwerty

Bugün tekrar tekrar anladım ki ben aşırı alıngan bir insanım. Hani böyle en ufak lafı kaldıramayıp bozuk atan, trip yapan, pasif agresif davranışlarla aklı sıra intikam almaya çalışan salak tiplerden değilim, öyle anlama da, çok alınganım cidden. Biri bana böyle ters bir şey söylediği zaman falan içim parçalanıyor. Belli de etmiyorum ama çok fena oluyorum. İnsanlar bu kadar basit şeylere alınmıyordur bence normalde. Çok kalbimi kırıyorsunuzzz.

14 Mart 2012 Çarşamba

Ağaç Sonradan da Eğilebilir.

Bana değer verdiğini hissettiğim her insana sorgusuz değer veriyorum, vermeye çalışıyorum en azından. Bana değer vermediğini veya beni önemsemediğini düşündüğüm bir insana ise artık kabalık yapabiliyorum. Eskiden bunu da yapamazdım. Her şeye "evet" derdim, herkese iyi davranırdım otomatik olarak. Şimdi ise hak etmeyen birine iyi davranmamaya çalışıyorum. Denedim, yapabiliyorum üstelik. Böylece gereksiz enerji sarfiyatı yapmamış oluyorum. Yıllarca bu kadar salak nasıl davrandım bilemiyorum.

4 Mart 2012 Pazar

Mesafeler Kimi Zaman İyidir


Merhaba sevgili okuyan merhaba;

Nasıl doluyum bir bilsen. Serdar Ortaç bile dinledim sabah sabah, yine hüznüm dağılmadı. Biri çıkıp "hööyt" dese, oturup bütün gün ağlarım.

İnsanın değer verdiği birisini kaybetmesi ne kadar acıymış meğer. Elinden hiçbir şey gelmemesi ne kadar aciz bir durummuş. Kendi kendime derdim hep "Ben güçlüyüm, hayatta ağlamam, üzülmem." gibisinden şeyler. Yok, denedim, olmuyor.

Evimden uzağım, orada neler oluyor bilmek istiyorum şu anda. Ama gidersem biliyorum ki her şey daha kötü olacak. Uzak kalmak iyi gelebilir belki.

Durum bu işte. Sanırım anlatmak istediklerimi de anlatamıyorum. Ve anlaşılmayı çoktan geçtim bugün. Kendimi normal bir insan zannederdim. Ama son günlerde herkesin "akışına bırak" dediği bir konuyu akışına bırakamadığımı gördüğümden beri anladım ki ben fazlaca kontrol seviyorum. Siz buna ister kontrol manyağı deyin ya da ne derseniz deyin. Duygularımı yaşayamıyorum demek yerine onları bastırmayı tercih ediyorum şu zaman içinde. En azından bir süre, kendim için.

3 Mart 2012 Cumartesi

Cemal Süreya


Her Şeyin Biraz Daha Fazlası

Birisiyle sabaha kadar oturup muhabbet etmek istiyorum. Herhangi biri ama böyle her konuda konuşulabilecek biri. Saçma sapan muhabbetlerime katlansın, birlikte felsefi çıkarımlar yapalım, yorum yapsın, ben anlatayım o dinlesin, o da anlatsın ben dinleyeyim vs. acayip istiyorum bunu. Buradan kimsesi yok tribine girmiş anlamı da çıkarılmasın, bir sürü konuşacağım kişi var ama bilmiyorum. Böyle kendim gibi biri olsun istiyorum, her konuyu konuşalım, yeri geldiğinde tartışalım, gülelim. Hayattan, edebiyattan, şarkılardan, filmlerden, insanlardan, dünyadan, ne bileyim o sırada aklımıza ne gelirse, muhabbet bizi nereye götürürse oradan konuşalım istiyorum. Öyle bir konuşalım ki canımız sıkılsın, oflayıp puflayalım, dakikalarca susabiliriz de hatta. Sonra uykumuz gelsin ama uyumak istemeyelim, ağlayalım yeri geldiğinde ne bileyim.

Her neyse yine çok şey istiyorum ben.

İyi geceler.

1 Mart 2012 Perşembe

Aradığınız Kişiye Şu Anda Ulaşılamıyor.

Az önce aradı.
Telefonu açtığım gibi "Çok özledim." dedi.
"Neyi özledin?" dedim gayet ciddi bir şekilde.
"Birisini özledim, çok hemde." dedi.
"Kimi özledin peki?" dedim, saatin etkisi olacak ki denilenleri anlamıyorum.
"Seni desem, kızar mısın?" dedi.
"Tabii ki hayır, ben de seni özledim." dedim arkadaşça. (Gayet hissedilebilir bir ses tonuydu.)
"Ama ben seni, senin beni özlediğin şekilde özlemiyorum." dedi. (Hönk!!!)
Anlamamazlıktan geldim en başta, sustum.
"Öyle işte, sadece bil istedim." dedi.
Mavi ekran verdim ve telefonu yüzüne kapattım.
Ben daha ne diyebilirim ki onca olan biten şeyden sonra.

HİÇBİR ŞEY.


22 Şubat 2012 Çarşamba

Biyolojiyi Konuşturdum, Buyurun Örneği.

Merhabalar efendim;

Çevremde işi düşünce arayan arkadaşlar familyasına ait canlıların bolca bulunmasından olsa gerek, bazı şeyleri gün be gün geliştiriyorum kendimde. Bunları söyleme gereği duymuyorum çünkü yazının devamında rahatça anlayabileceksiniz zaten.

Yaklaşık altı aydır arayıp sormayan bu mikroorganizmadan hallice canlı, önce Facebook'tan "kankaa naber ya" mesajı atıyor; cevap alamayınca da, bu sefer de telefondan mesaj atarak "senden bi şey isticem..." diyerek ne kadar yüzsüz olunabileceğini gösteriyor adeta.

Ben senin kankan falan değilim tamam mı? Prokaryotlar bile senin yanında daha gelişmiş canlı kalır. "Devenin sevmediği diken burnunun dibinde bitermiş."  diye boşuna dememişler tabi.

Ah ah, anladınız değil mi ne anlatmak istediğimi? Ben daha ne yapayım.

İyi günler efendim, iyi günler.

14 Şubat 2012 Salı

Zaman Kötü, Çok Kötü.

Beni düşünmeyen, zerre umursamayan ama benim onları düşünmeme, hayatlarını kurtarmama alışmış insanları düşünmeyi bırakıp kendimi düşünmeye başladığım gün bu hayatta büyük ilerleme kaydedeceğim.

Evet, hepinizden nefret ediyorum anlatabildim mi? Her defasında kendimi düşündüğüm kadar, sizleri de düşündüğüm için kendimden de nefret ediyorum şuan. İsterseniz salak deyin, geri zekalı deyin zerre umrumda olmayacak şu saatten sonra. Olayın iyiliğini falan geçtim artık. Yaptıklarımdan hiçbir zaman karşılık beklemedim, bu mudur adaletiniz? Hah o zaman seveyim ben sizi. İyi niyet, samimiyet de bir yere kadarmış. Geç oldu anlamam biraz, her zaman ki gibi. Konuyu kendi içimde hallettiğime göre sıra dışa vurmaya gelmiş demektir. Böyle yani.

Sağlıcakla kalın.

10 Şubat 2012 Cuma

Yalan Kötü Bir Şey

İnsanlar bazen yalan söyler. Aslında insanlar genellikle yalan söyler. İnsanlar azıcık zoru görünce de yalan söyler. Sonuçta başları her sıkıştığında bunu kaçış yolu olarak görürler. 

Yalan söylediklerinde ben bunu biliyorum ama onlar bilmiyor. İşte tam da o zamanda özellikle konuşturuyorum karşı tarafı. Eskiden olsa direkt bitirirdim muhabbeti. Şimdi ise izlemek daha doğrusu dinlemek keyif veriyor doğrusu. 

Evet, her neyse işte yalan söylerken karşımda kıvranıyor, düşünüyor falan içimden kahkahalar atıyorum. 'He evet evet haklısın.' deyip geçiştiriyorum. Bakıyorum, inandığımı düşündüğünü görünce mutlu oluyor kendince

Hayat gerçekten çok garip dostlar. 

Evet, devam edeyim. Karşı tarafı konuştururken mimiklerine falan bakıyorum yalan sırasında herhangi bir değişiklik var mı diye. Varsa eğer beynime kazıyorum, yoksa kendi çapımda bir şeyler yapıyorum işte. Bazıları cidden su gibi yalan söylüyorlar, hiçbir falso yok. O an ayağa kalkıp alkışlayasım geliyor, yapmıyorum. 

Aslında bir şeyin yalan ya da gerçek olması zerre umrumda değil. Ben yaşadığıma bakarım, yaşarken neler hissettiğime. Ama bana yalan söylenilmesine hiçbir şekilde katlanamıyorum, inanmak istemiyorum buna. İnsanların bu kadar alçalabileceğine de inanmak istemiyorum. Bunu hak ettiğimi de düşünmüyorum açıkçası.

7 Şubat 2012 Salı

Benim Onlar.

Arkadaşlarla birlikte yemek için getirdiğim kocaman kutudaki havuçlu kek ve tarçınlı kurabiyeleri tek başıma yarıladım iki günde. sonunu düşünen kahraman olamazmış. Elbette hepsi benim. O kadar uğraştım canım, aa.

6 Şubat 2012 Pazartesi

400 Km Uzakta Bir Yerde

Merhaba;

Eve geldim sayın okuyan. Eve derken benim olmayan o evime. Yani evimden döndüm. Evim derken benim olmayan o evimden. Burada sen bile farklısın. Yattığım yatak, oturduğum sandalye, baktığım ayna ve daha birçok şey var aslında ama bunları saymayacağım.
Taksiden indim; sırtımda çanta, sağ omzumda bir çanta, sol omzumda bir çanta, elimde tekerlekli kocaman bir valiz yavaş yavaş geldim bloğun önüne. Her zaman ki gibi yine yalnız. Yok ki karşılayanım, yardım edenim. O taksiden hep yalnız mı inilecek? Hala neden mi alışamadım? Bende bilmiyorum ki. Aslında alışmış gibiydim az çok ama eve gittim geldim yine dengem bozuldu. Off off. Umutsuz umutlarımdan işte. :) Kısacası döndüm yani. Bir türlü ait olamadığım yerdeyim yine. İnanılmaz mutluyum mu desem, üzüntüden öleceğim mi desem bilemiyorum. Diyorum ya, ruh halimi anlatmamı isteme pişman olursun. Dur derin bir oh çekeyim: ohh (off). :)

2 Şubat 2012 Perşembe

2 Şubat 2012, lalala

Bugün uzun zamandır, yaklaşık 3-4 aydır, yüz yüze görüşmediğim bir arkadaşımla buluştum. Neredeyse üç saat boyunca harika bir kişiliğe sahip olduğunu düşündüğüm bu insanla kesintisiz, susmaksızın muhabbet ettik ve neredeyse elinden telefonu düşürmeyen, on dakikada bir kontrol eden, hiç olmadı Twitter'da neler konuşuluyor diye bakan ben bir defa bile telefona bakmadım ve bunun eksikliğini de hissetmedim. Ne söylediğimin pek bir önemi yoktu. Bayağı keyifliydi.

Hava soğuktu üstelik. Kar yağıyordu. Başta kahve içtik Pirinçhan'da. O anlattı ben dinledim, ben anlattım o dinledi. Diyorum ya ne anlattığımın ya da anlattığının önemi yoktu diye aynen öyle işte. Anlatmış olmak için bile anlatıyor olabilirdik. Ardından çay içtik. İyice üşümüş olmalıyız ki kapalı bir alana gittik. Maksat ısınmak elbette. :) Oturulacak yer bulamayınca biraz daha yürüdük, konuştuk.

Dış dünya ile iletişimini kesip karşındaki insan ile muhabbet etmek, anlattıklarını dinlemek, sen konuşurken de onun seni can kulağı ile dinlemesi ve sıkılmıyor olmak mutluluk verici ve rahatlatıcı bir şey.
Böyle kişilerle samimi olduğum için gerçekten şanslı hissediyorum kendimi.

27 Ocak 2012 Cuma

İstekler ve Duygular Mı?

Merhabalar efendim;

Bugün sevdiğim çok değer verdiğim biriyle tartıştım. Bana ''Dünya senin isteklerin, senin duyguların etrafında dönmüyor.'' dedi. Başta anlayamadım neler olup bittiğini. Ufak çaplı kriz geçirdim. Beynime bir ara oksijen gitmemiş de olabilir. Her neyse of. Zaten benim duygularım, benim isteklerim etrafında dönse dünya daha yaşanası bir yer olurdu. En basitinden daha mutlu olurdum. Zaten tüm sorun da bu değil mi?

22 Ocak 2012 Pazar

Kararsızlık Mı Denir Her Neyse, İşte Tam da Ondan.

Bugün ne hissettiğimi bilmiyorum.
Mutsuz hissetmiyorum.
Mutlu hissetmiyorum.
Emin hissetmiyorum.
Kararsız hissetmiyorum.
Boş hissetmiyorum.
Dolu hissetmiyorum.
Aslında bir his var ama adını koyamıyorum.

19 Ocak 2012 Perşembe

Sıkıntı

Durduk yere başka bir insana dönüştüm. Önceden umrumda olan pek çok şey şimdilerde hiçbir şey ifade etmiyor mesela. Nedenini düşünmedim değil ama bulamıyorum. Canımı sıkmaya başladı bu durum. Kendi kendime içinden çıkılmayacak paradokslar yarattım. Büyük sıkıntı.

Dinlemek Önemli Tabii.

Bazen insanları dinlermiş gibi yapıp dinlemiyorum. İşin garip tarafı bunun farkına ben de sonradan varıyorum. Kesinlikle bilerek yaptığım bir şey değil yani. Cevap vermem gerekiyor ve içimden diyorum ki: 'Dinlememişsin, ne diyeceksin şimdi?' . Bu yüzden yuvarlak cevaplar veriyorum genelde. Bazen de gülüp geçiyorum. Ayrıca insanların merak ettikleri birçok konuyu duymak bile istemediğimi fark ettim. Sabah kardeşimle şöyle bir konuşma geçti mesela;
- Sana xxx hakkında bir şey anlatayım mı?
- Anlatma, benim bilmemi istemiyordur belki.
- Merak etmiyor musun?
- Hayır etmiyorum.
- Tepki vermesinden mi korkuyorsun?
- Hayır ya ne alakası var? 
- O zaman anlatayım. 
- Anlatma, bana anlatmanı istemiyordur belki. Gelince sorarsın, anlatmana izin verirse anlatırsın.
- Tamam sen sor o zaman.
- Ben merak etmiyorum ki!

Ayrıca insanların neden konuşmayı bu kadar çok sevdiklerini bilmiyorum. Cidden kafa ütülüyorlar.

17 Ocak 2012 Salı

Hayat Bana Güzel, lalala

Odamdan çıkmak istemiyorum. Hani çayım olsun, kahvem olsun, cipsim olsun, kitaplarım olsun, internetim olsun, hayat bana güzel. Telefonum olmasada olur.

İnsanlarla ne kadar az iletişim, benim için o kadar iyi. Asosyalliği seviyorum sanırım artık, eskiden böyle değildim ama bu kadar da olmamıştım. Sosyal kaygı taşımakmış falan umrumda da değil açıkçası.



Havuçlu keki unutacaktım az kalsın. Uygun şartlar sağlansın sesimi çıkarırsam bu ben, ben değilim. (Son cümleyi birkaç kez okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız. İlk okuduğumda ben bile karıştırdım. )

Haydi görüşmek üzere, esen kalın.

15 Ocak 2012 Pazar

Net


Bir gün kelimeler bitecek ve bizim konuşacak ya da yazacak hiçbir şeyimiz kalmayacak diye çok korkuyorum. Tamam konuşma konusunda sıkıntı yok ama eğer yazamayacaksam bir yere atın, kapatın beni kesinlikle daha iyi.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Zaman Bazen Çok Acı


Akşam uyuyup sabah uyandığımda evimde uyanmayı, sabah erken kalkıp kahvaltı yapmak zorunda olmayı, ilkokul formamı giymeyi, o evde soluyup okul yolum için evden çıkmayı, yürürken Bursa’nın soğuğunu hissetmeyi, okulumun kapısından girince bahçesinde yürümeyi, yeri yurdu belli olan ve hala aklımda olan o sınıfa girmeyi, sıkıla sıkıla uyuya uyuya derste olmayı, teneffüste şimdi çok değer verdiğim ya da çok uzun zamandır görmediğim o insanlarla şakalaşmayı veya oynamayı, hatırladığım o kimi zamanlar oldukça karanlık olan zemin kattaki karanlık koridorda yürümeyi, gün her ne kadar monoton gibi geçiyor olsa da aslında her gün apayrı şeyler yaşamayı, evime dönünce sıcacık yayıla yayıla televizyon izlemeyi, evin içinde düzenli olarak kaybolan kaplumbağalarımı, annemin yaptığı yemekleri beğenmemeyi ama daha sonra onları yemeyi, ‘yemek yedikten sonra yaparım’ dediğim ödevleri uyku saatine sıkıştırmayı ve zorla da olsa bitirmeyi ve yine on üç yaşında bu günleri yaşayan ben olmayı özledim.

Ama bütün bunları bu seneye kadar burada olabilmek için yırtındığım şu noktadan uzak kalmak için istiyorum. Aile kavramının önemini özlediğim için istiyorum. Hayatın çok basit olduğu o günlere, kendimi değiştirebilmek için daha çok zamanım olan o zamana dönmek ve en önemlisi kendimi her an güvende hissettiğim zamanlara dönmek istiyorum. Bir şey anlatmak istediğimde bunları samimice dinleyebilecek insanlar istiyorum çevremde. Neden diye sormayacak, yaptıklarımla ya da dediklerimle yargılamayacak insanlar istiyorum sadece. Hepimiz bazen bunu istemiyor muyuz? 

Yükümüz, duygularımız ve sorumluluklarımızdan kaçıp hayatta en çok sevdiğimiz döneme dönmek istemez miyiz bazen? 

İşte ben de tam onu istiyorum.

1 Ocak 2012 Pazar

Yalnızlık Zor Zanaat

Merhabalar efendim;

Yeni bir yıl, yeni yılın ilk günü fakat geriye kalan her şey eski. Ya da aynı demeliyim ki bu daha doğru olacak. İnsanlara bakıyorum, ha bire bir beklenti içindeler. İşte bunlar çok saçma mesela. Çabalamadıktan sonra neyin telaşı ki bu? Gerçekten anlamıyorum.

Dışarıda kar yağıyor şu anda. Gözümde birkaç şey canlanmadı da değil hani eskiye dair. Çok değil, iki-üç sene öncesi. Bazı şeylerin hala tebessüm oluşturması kadar güzel bir şey var mıdır? Bence kesinlikle yok.

Özlemek güzeldir mesela. Yerinde ve zamanında yaşanan her şey, hiçbir zaman unutulmamalıdır. Unutmak demişken, böyle bir şeyin olmadığını çoğumuz kabul etmiyoruz bile. Sindiremiyoruz sanki bazı olanları, yaşanmış olan her şeyi. İyi ya da kötü, fark eder mi?

Tebessüm oluşuyor yine istemsiz bir şekilde. Kaybettiklerim aklıma geliyor bir yandan. İçim buruk. Kalbim kırılmış bile olabilir. Dengesizlik midir yoksa kaybedince değerini anlamak mıdır bilmiyorum. Ama çok özledim. İşte ben çok rahat bir şekilde özledim diyebiliyorum. Diyebilmeli insan. Birini çok seviyorsam da söylerim bunu. Hissedilenleri söylemek rahatlatır.

Yalnızlık acıtır. Kanatır. Üzer. Kısacası gözyaşı adına her ne varsa tüm eylemleri yaptırır. Mesafeler var birde. En çok acıtan taraf bu, şu sıralar. Ailemden hiç bu kadar uzak kaldığımı hatırlamıyorum. Onları yanımda hissetmemenin bu kadar beni etkileyeceğini hiç düşünmemiştim ki ben.

Evimi özledim. Annem, babam, kardeşim her şey demekmiş bunu da anladım burada.
Ankara soğuk. Onlarsız daha da soğuk. Beraber kahvaltı etsek, ben tabağımı bitirmesem zorlasalar keşke. Ders çalışmadığımda da odama gelip 'Hadi artık ipek ders çalış.' deseler. Çalışamıyorum. Gerçekten çalışamıyorum. Yemek düzenim, uyku düzenim sıfır.

Kışları televizyon karşısında mandalina soyulan geceleri özledim. Ah annem mandalina soysan da ben istemesem, sen zorlasan. Sonuçta sen kazanıp ağzıma tıksan mandalinaları. Çok değil bak, sadece geçen sene.

Hep derim, yalnızlık zor zanaat. Benimde bu duruma ayak uydurmaktan başka bir seçeneğim yok gibi.

Konudan konuya atladım yine. Buraya kadar okuduysanız kocaman bir teşekkürü borç bilirim. Kafa şişirmekte üstüme tanımam şu sıralar çünkü acayip doluyum.
İyi günler.