Adam gibi adam. Şarkı gibi şarkı.
28 Şubat 2012 Salı
22 Şubat 2012 Çarşamba
Biyolojiyi Konuşturdum, Buyurun Örneği.
Merhabalar efendim;
Çevremde işi düşünce
arayan arkadaşlar familyasına ait canlıların bolca bulunmasından olsa gerek,
bazı şeyleri gün be gün geliştiriyorum kendimde. Bunları söyleme gereği
duymuyorum çünkü yazının devamında rahatça anlayabileceksiniz zaten.
Yaklaşık altı aydır
arayıp sormayan bu mikroorganizmadan hallice canlı, önce Facebook'tan
"kankaa naber ya" mesajı atıyor; cevap alamayınca da, bu sefer de
telefondan mesaj atarak "senden bi şey isticem..." diyerek ne kadar
yüzsüz olunabileceğini gösteriyor adeta.
Ben senin kankan falan
değilim tamam mı? Prokaryotlar bile senin yanında daha gelişmiş canlı kalır.
"Devenin sevmediği diken burnunun dibinde bitermiş." diye
boşuna dememişler tabi.
Ah ah, anladınız değil
mi ne anlatmak istediğimi? Ben daha ne yapayım.
İyi günler efendim, iyi
günler.
17 Şubat 2012 Cuma
14 Şubat 2012 Salı
Zaman Kötü, Çok Kötü.
Beni düşünmeyen, zerre
umursamayan ama benim onları düşünmeme, hayatlarını kurtarmama alışmış
insanları düşünmeyi bırakıp kendimi düşünmeye başladığım gün bu hayatta büyük
ilerleme kaydedeceğim.
Evet, hepinizden nefret ediyorum anlatabildim mi? Her defasında
kendimi düşündüğüm kadar, sizleri de düşündüğüm için kendimden de nefret
ediyorum şuan. İsterseniz salak deyin, geri zekalı deyin zerre umrumda
olmayacak şu saatten sonra. Olayın iyiliğini falan geçtim artık. Yaptıklarımdan
hiçbir zaman karşılık beklemedim, bu mudur adaletiniz? Hah o zaman seveyim ben
sizi. İyi niyet, samimiyet de bir yere
kadarmış. Geç oldu anlamam biraz, her zaman ki gibi. Konuyu kendi içimde hallettiğime göre sıra
dışa vurmaya gelmiş demektir. Böyle yani.
Sağlıcakla kalın.
10 Şubat 2012 Cuma
Yalan Kötü Bir Şey
İnsanlar bazen yalan söyler.
Aslında insanlar genellikle yalan söyler. İnsanlar azıcık zoru görünce de yalan
söyler. Sonuçta başları her sıkıştığında bunu kaçış yolu olarak görürler.
Yalan söylediklerinde ben bunu biliyorum ama onlar bilmiyor. İşte
tam da o zamanda özellikle konuşturuyorum karşı tarafı. Eskiden olsa direkt
bitirirdim muhabbeti. Şimdi ise izlemek daha doğrusu dinlemek keyif veriyor
doğrusu.
Evet, her neyse işte yalan söylerken karşımda kıvranıyor,
düşünüyor falan içimden kahkahalar atıyorum. 'He evet evet haklısın.' deyip
geçiştiriyorum. Bakıyorum, inandığımı düşündüğünü görünce mutlu oluyor
kendince.
Hayat gerçekten çok garip dostlar.
Evet, devam edeyim. Karşı tarafı konuştururken mimiklerine falan
bakıyorum yalan sırasında herhangi bir değişiklik var mı diye. Varsa eğer
beynime kazıyorum, yoksa kendi çapımda bir şeyler yapıyorum işte. Bazıları
cidden su gibi yalan söylüyorlar, hiçbir falso yok. O an ayağa kalkıp
alkışlayasım geliyor, yapmıyorum.
Aslında bir şeyin yalan ya da gerçek olması zerre umrumda değil.
Ben yaşadığıma bakarım, yaşarken neler hissettiğime. Ama bana yalan
söylenilmesine hiçbir şekilde katlanamıyorum, inanmak istemiyorum buna.
İnsanların bu kadar alçalabileceğine de inanmak istemiyorum. Bunu hak ettiğimi
de düşünmüyorum açıkçası.
7 Şubat 2012 Salı
Benim Onlar.
Arkadaşlarla birlikte yemek için getirdiğim
kocaman kutudaki havuçlu kek ve tarçınlı kurabiyeleri tek başıma yarıladım iki
günde. sonunu düşünen kahraman olamazmış. Elbette hepsi benim. O kadar uğraştım
canım, aa.
6 Şubat 2012 Pazartesi
400 Km Uzakta Bir Yerde
Merhaba;
Eve geldim sayın okuyan. Eve derken benim olmayan o evime. Yani evimden döndüm. Evim derken benim olmayan o evimden. Burada sen bile farklısın. Yattığım yatak, oturduğum sandalye, baktığım ayna ve daha birçok şey var aslında ama bunları saymayacağım.
Eve geldim sayın okuyan. Eve derken benim olmayan o evime. Yani evimden döndüm. Evim derken benim olmayan o evimden. Burada sen bile farklısın. Yattığım yatak, oturduğum sandalye, baktığım ayna ve daha birçok şey var aslında ama bunları saymayacağım.
Taksiden indim; sırtımda çanta, sağ
omzumda bir çanta, sol omzumda bir çanta, elimde tekerlekli kocaman bir valiz
yavaş yavaş geldim bloğun önüne. Her zaman ki gibi yine yalnız. Yok ki
karşılayanım, yardım edenim. O taksiden hep yalnız mı inilecek? Hala neden mi
alışamadım? Bende bilmiyorum ki. Aslında alışmış gibiydim az çok ama eve gittim
geldim yine dengem bozuldu. Off off. Umutsuz umutlarımdan işte. :) Kısacası
döndüm yani. Bir türlü ait olamadığım yerdeyim yine. İnanılmaz mutluyum mu desem,
üzüntüden öleceğim mi desem bilemiyorum. Diyorum ya, ruh halimi anlatmamı
isteme pişman olursun. Dur derin bir oh çekeyim: ohh (off). :)
2 Şubat 2012 Perşembe
2 Şubat 2012, lalala
Bugün uzun zamandır, yaklaşık 3-4 aydır, yüz yüze görüşmediğim bir arkadaşımla
buluştum. Neredeyse üç saat boyunca harika bir kişiliğe sahip olduğunu
düşündüğüm bu insanla kesintisiz, susmaksızın muhabbet ettik ve neredeyse elinden
telefonu düşürmeyen, on dakikada bir kontrol eden, hiç olmadı Twitter'da neler
konuşuluyor diye bakan ben bir defa bile telefona bakmadım ve bunun eksikliğini
de hissetmedim. Ne söylediğimin pek bir önemi yoktu. Bayağı keyifliydi.
Hava soğuktu üstelik. Kar yağıyordu. Başta kahve içtik
Pirinçhan'da. O anlattı ben dinledim, ben anlattım o dinledi. Diyorum ya ne
anlattığımın ya da anlattığının önemi yoktu diye aynen öyle işte. Anlatmış
olmak için bile anlatıyor olabilirdik. Ardından çay içtik. İyice üşümüş olmalıyız
ki kapalı bir alana gittik. Maksat ısınmak elbette. :) Oturulacak yer
bulamayınca biraz daha yürüdük, konuştuk.
Dış dünya ile iletişimini kesip karşındaki insan ile muhabbet
etmek, anlattıklarını dinlemek, sen konuşurken de onun seni can kulağı ile
dinlemesi ve sıkılmıyor olmak mutluluk verici ve rahatlatıcı bir şey.
Böyle kişilerle samimi olduğum için gerçekten şanslı hissediyorum
kendimi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)