22 Şubat 2012 Çarşamba

Biyolojiyi Konuşturdum, Buyurun Örneği.

Merhabalar efendim;

Çevremde işi düşünce arayan arkadaşlar familyasına ait canlıların bolca bulunmasından olsa gerek, bazı şeyleri gün be gün geliştiriyorum kendimde. Bunları söyleme gereği duymuyorum çünkü yazının devamında rahatça anlayabileceksiniz zaten.

Yaklaşık altı aydır arayıp sormayan bu mikroorganizmadan hallice canlı, önce Facebook'tan "kankaa naber ya" mesajı atıyor; cevap alamayınca da, bu sefer de telefondan mesaj atarak "senden bi şey isticem..." diyerek ne kadar yüzsüz olunabileceğini gösteriyor adeta.

Ben senin kankan falan değilim tamam mı? Prokaryotlar bile senin yanında daha gelişmiş canlı kalır. "Devenin sevmediği diken burnunun dibinde bitermiş."  diye boşuna dememişler tabi.

Ah ah, anladınız değil mi ne anlatmak istediğimi? Ben daha ne yapayım.

İyi günler efendim, iyi günler.

14 Şubat 2012 Salı

Zaman Kötü, Çok Kötü.

Beni düşünmeyen, zerre umursamayan ama benim onları düşünmeme, hayatlarını kurtarmama alışmış insanları düşünmeyi bırakıp kendimi düşünmeye başladığım gün bu hayatta büyük ilerleme kaydedeceğim.

Evet, hepinizden nefret ediyorum anlatabildim mi? Her defasında kendimi düşündüğüm kadar, sizleri de düşündüğüm için kendimden de nefret ediyorum şuan. İsterseniz salak deyin, geri zekalı deyin zerre umrumda olmayacak şu saatten sonra. Olayın iyiliğini falan geçtim artık. Yaptıklarımdan hiçbir zaman karşılık beklemedim, bu mudur adaletiniz? Hah o zaman seveyim ben sizi. İyi niyet, samimiyet de bir yere kadarmış. Geç oldu anlamam biraz, her zaman ki gibi. Konuyu kendi içimde hallettiğime göre sıra dışa vurmaya gelmiş demektir. Böyle yani.

Sağlıcakla kalın.

10 Şubat 2012 Cuma

Yalan Kötü Bir Şey

İnsanlar bazen yalan söyler. Aslında insanlar genellikle yalan söyler. İnsanlar azıcık zoru görünce de yalan söyler. Sonuçta başları her sıkıştığında bunu kaçış yolu olarak görürler. 

Yalan söylediklerinde ben bunu biliyorum ama onlar bilmiyor. İşte tam da o zamanda özellikle konuşturuyorum karşı tarafı. Eskiden olsa direkt bitirirdim muhabbeti. Şimdi ise izlemek daha doğrusu dinlemek keyif veriyor doğrusu. 

Evet, her neyse işte yalan söylerken karşımda kıvranıyor, düşünüyor falan içimden kahkahalar atıyorum. 'He evet evet haklısın.' deyip geçiştiriyorum. Bakıyorum, inandığımı düşündüğünü görünce mutlu oluyor kendince

Hayat gerçekten çok garip dostlar. 

Evet, devam edeyim. Karşı tarafı konuştururken mimiklerine falan bakıyorum yalan sırasında herhangi bir değişiklik var mı diye. Varsa eğer beynime kazıyorum, yoksa kendi çapımda bir şeyler yapıyorum işte. Bazıları cidden su gibi yalan söylüyorlar, hiçbir falso yok. O an ayağa kalkıp alkışlayasım geliyor, yapmıyorum. 

Aslında bir şeyin yalan ya da gerçek olması zerre umrumda değil. Ben yaşadığıma bakarım, yaşarken neler hissettiğime. Ama bana yalan söylenilmesine hiçbir şekilde katlanamıyorum, inanmak istemiyorum buna. İnsanların bu kadar alçalabileceğine de inanmak istemiyorum. Bunu hak ettiğimi de düşünmüyorum açıkçası.

7 Şubat 2012 Salı

Benim Onlar.

Arkadaşlarla birlikte yemek için getirdiğim kocaman kutudaki havuçlu kek ve tarçınlı kurabiyeleri tek başıma yarıladım iki günde. sonunu düşünen kahraman olamazmış. Elbette hepsi benim. O kadar uğraştım canım, aa.

6 Şubat 2012 Pazartesi

400 Km Uzakta Bir Yerde

Merhaba;

Eve geldim sayın okuyan. Eve derken benim olmayan o evime. Yani evimden döndüm. Evim derken benim olmayan o evimden. Burada sen bile farklısın. Yattığım yatak, oturduğum sandalye, baktığım ayna ve daha birçok şey var aslında ama bunları saymayacağım.
Taksiden indim; sırtımda çanta, sağ omzumda bir çanta, sol omzumda bir çanta, elimde tekerlekli kocaman bir valiz yavaş yavaş geldim bloğun önüne. Her zaman ki gibi yine yalnız. Yok ki karşılayanım, yardım edenim. O taksiden hep yalnız mı inilecek? Hala neden mi alışamadım? Bende bilmiyorum ki. Aslında alışmış gibiydim az çok ama eve gittim geldim yine dengem bozuldu. Off off. Umutsuz umutlarımdan işte. :) Kısacası döndüm yani. Bir türlü ait olamadığım yerdeyim yine. İnanılmaz mutluyum mu desem, üzüntüden öleceğim mi desem bilemiyorum. Diyorum ya, ruh halimi anlatmamı isteme pişman olursun. Dur derin bir oh çekeyim: ohh (off). :)

2 Şubat 2012 Perşembe

2 Şubat 2012, lalala

Bugün uzun zamandır, yaklaşık 3-4 aydır, yüz yüze görüşmediğim bir arkadaşımla buluştum. Neredeyse üç saat boyunca harika bir kişiliğe sahip olduğunu düşündüğüm bu insanla kesintisiz, susmaksızın muhabbet ettik ve neredeyse elinden telefonu düşürmeyen, on dakikada bir kontrol eden, hiç olmadı Twitter'da neler konuşuluyor diye bakan ben bir defa bile telefona bakmadım ve bunun eksikliğini de hissetmedim. Ne söylediğimin pek bir önemi yoktu. Bayağı keyifliydi.

Hava soğuktu üstelik. Kar yağıyordu. Başta kahve içtik Pirinçhan'da. O anlattı ben dinledim, ben anlattım o dinledi. Diyorum ya ne anlattığımın ya da anlattığının önemi yoktu diye aynen öyle işte. Anlatmış olmak için bile anlatıyor olabilirdik. Ardından çay içtik. İyice üşümüş olmalıyız ki kapalı bir alana gittik. Maksat ısınmak elbette. :) Oturulacak yer bulamayınca biraz daha yürüdük, konuştuk.

Dış dünya ile iletişimini kesip karşındaki insan ile muhabbet etmek, anlattıklarını dinlemek, sen konuşurken de onun seni can kulağı ile dinlemesi ve sıkılmıyor olmak mutluluk verici ve rahatlatıcı bir şey.
Böyle kişilerle samimi olduğum için gerçekten şanslı hissediyorum kendimi.